12/08/2023
Deprem bölgesinin sorunları maalesef bitmek bilmiyor. Yaşam şartları her geçen gün daha zorlaşıyor.
Deprem üzerinden 6 ay geçmesine rağmen hala konaklama ihtiyacı had safhada. Konteynırlarda dahi bu sıcaklara konaklamak insanın doğasına aykırı. Kliması olmayan konteynırların için adeta sauna gibi.
Bu zamana kadar hala yeni Antakya’nın nasıl şekilleneceği belli değil. Hiçbir görüş alınmıyor, süreçle ilgili kamuoyu ile hiçbir bilgi paylaşımı yapılmıyor.
Bugüne kadar orta hasarlı binaların güçlendirileceğini biliyorduk. Fakat önceki günler Bakan’ın açıklaması ile orta hasarlı binaların da yıkılacağı ifade edildi. Şahsen bunu doğru bir karar olarak değerlendiriyorum. Çünkü insanlarımızın bir kısmı maalesef “aman malımız gitmesin, biz tadilat yapar kiraya veririz” mantığı ile hareket etti ve ağır hasarlı olduğu bir bakışta anlaşılan binalarını hukuka aykırı şekilde orta hasara çevirdi. İddia ediyorum, orta hasarlı denilen binaların bir çoğu aslında ağır hasarlıdır.
Deprem bölgesinde depremler bitmiyor. Hiçbir maddi değer, insan canından daha değerli değildir. Gerekirse mal mülk gitsin, ama giden can olduğunda geri gelmez. Fakat bu açıklamanın aylar sonra yapılmış olması doğru değil. Burada bir belirsizlik ve plansızlık olduğunun ispatıdır.
İşverenler üzerinde de ciddi bir yük oluşmuştur. İşçi işveren uyuşmazlıkları farklı bir boyuta evrildi. Bir yandan evi yurdu yıkılan ve ailesine çocuklarına sağlıklı bir yaşam sunmak için şehir değiştiren işçiler var. Diğer yandan da işletmesini toparlayıp şehrine ve bölgesine katkı sunmak isteyen işverenler. İşverenin iş gücü, işçi ihtiyacı var. Fakat işçi de “şehir yıkıldı kalacak yerim yok, ben kalsam çoluğum çocuğum eşim nerede kalacak, göç ediyorum tazminatımı istiyorum” diyor. Kamunun burada bölgeye özel bir düzenleme yapması şart. İşçiyi de işvereni de mağdur eden bir süreç yaşanıyor şu an.
Antakya merkez yıkımın en fazla olduğu bölgedir, bir şehir yok oldu. Burada maddi manevi devletin tüm imkanlarının seferber edilmesi gerekir. Bir kere öncelikle kamuoyunda “Hatay Özel Afet Bölgesi İlan Edilsin” çıkışına binaen, Hatay’a özel bir yasal düzenleme ve teşvik paketi hazırlanmalı.
Bu paket hazırlanırken yıkımın yarattığı etki baz alınarak ilçe bazlı bir paket oluşturulmalı. Mesela Antakya-Kırıkhan-Defne-Samandağ ilçelerindeki yıkım ile Dörtyol-İskenderun-Erzin’deki mevcut durum aynı şekilde değerlendirilmemeli. Mesela Antakya yok olmuşken Erzin’de Dörtyol’da hayat olağan akışında devam ediyor. Bölgesel yıkıma göre bir yasal düzenleme getirilmeli.
Bütün iş makineleri Antakya ve çevresinde konuşlandırılmalı, yıkılacak binaların yıkımı acilen tamamlanmalı. Diğer yandan da peyzaj ve çevre düzenlemesi yapılmalı, şehrin su ve çöp sorunu çözülmelidir. Antakya merkez maalesef toz pislik sinekten geçilmiyor. Tabii olağan üstü bir yıkımın olduğu şehirde bunlar yaşanacak. Ama bu süreçten geçiyoruz diye şehri kaderine terk etmeye de kimsenin hakkı yoktur.
Ben “Hatay’a geri dönün” çağrılarının tamamen içi boş, duygusal bir söylem olduğu görüşündeyim. İnsanlar iyi bir sağlık hizmetinin sunulmadığı, eğitim imkanının olmadığı, toz toprak pislik susuzluk olan, ev kira fiyatları fırlamış olan bir yere geri dönmeye neden zorlanıyor? Bu insanlara duygusal baskı yapılmamalı. Zaten Antakya dışında olan insanlar hayatlarından hiç memnun değil. Tamamen zorunluluk halinden ötürü şehir dışına çıktılar. Bu insanlara yapılan baskının onda biri, kamu erkini elinde tutanlara yapılmadı. Ev okul hastane su var da bu insanlar mı göç etti?
Sözün özü; Hatay depremin üzerinden 6 ay geçmesine rağmen Meclis’ten beklediğini bulamadı. Devlet’in şefkatli ve bereketli elini göremedi. Atılan adımlar yetersiz. Şehir dışına göç eden ve yurtlarda barınan insanlar bugün kapı önüne konulmaya başlandı. İşi gücü ailesi yok olmuş insanları 6 ay sonra kapı önüne koymak olamaz. Hatay’a Devlet’in tüm imkanlarını seferber etmesini bekliyoruz.